30 Kasım 2014 Pazar

küçücük bir fik! #2


Merhaba sevgili takipçi aday adayım!

Bugün yine küçücük yeni bir fik ile karşınızdayım. FİK FİK! İnsan ırkına yardım etmeyi seven bir canlı olduğum için sizle paylaşmaya geldim bu fikri.

Şöyle ki çok uzatmadan geçeceğim fikre. Çok basit. Yani bunu da yapamayacaksanız pes artık.

Bu fikir daha çok dolap içi düzenlemek için bire bir bişiy. Aldığınız 2.5 litrelik pet şişeyi kesip kendinize bir tutamaç yapıyorsunuz. Ayakkabı tutamaçı. Böylelikle ayakkabılar daha düzenli duruyor. Hele bir de ayakkabı koymak için yeriniz darsa birebir. Birde benim gibi boş işlerin insanıysanız daha süper bir fikir oluyor.


Sadece pet şişeyi ortadan kesin. (yıkayın ama şekerli içecek vardıysa işinde yapış yapış olmasın ayakkaplarınız) Ayakkabılarınızı içine koyun. İşte ayakkap tutacağınız hazır....

Kıssadan Hisse: hep hayatınızdaki olumsuzlukları düşüneceğinize biraz da başka faaliyetlere yönlendirin zihninizi. İnanın her şeyden bir süreliğine uzaklaşmak iyi gelecektir. Hep denizi değilde balıkları düşünün biraz.

Hee unutmadan seninde değişik fikirlerin varsa benimle paylaş. İkimizinde ikişer fikri olsun!

Başka bir yazıya kadar sağlıcakla! Bunu dinledim yazarken*



23 Kasım 2014 Pazar

buraya bir yazı gelecek*


Merhaba sevgili takipçi aday adayıııım!

Nasılsın görüşmeyeli? Naptıın neler ettin? Eee hep ben mi konuşacağım? Hep ben mi anlatacağım, birazda sen anlat fikirlerini, sen söyle olan biteni olmaz mı? I-ıh mı? Hiç mi?

Tamam anladım senden fayda yok bana. Yine ben başlayacağım anlatmaya. Ne zamandır gelmiyorum buralara hayııır gitmedim bir yere meraklanma. Vazgeçmedim. Ben bu oyunu bozup, ayağa kaldıracağım bu blogu.

Aslında bir özür  ve hatırlatma yazısı bu. Yani sana değil de bana. Kendime ayıramadığım zamanın özrü bu bana birde '"bak herkes dertli, farklı değilsin. unutma bunu" yazısı. "Kendine gel bak, kendine gelmezsen getirirler" yazısı. Ne olduğumu unutmamam için. 'Onlar' gibi değilde kendim gibi olmam için. Şu an size anlatamadığım ama anlatmak için can attığım şeylerin yazısı. "Şu anda anlamıyorsun ama ilerde anlayacaksın. Tek tek anlatacağım bunları"nın yazısı.

Anlayacağın bu aralar birazcık sıkıldım takipçi aday adayım. En son blog yazısından sonra pek uğramadım buralara takip ettiğim blogları da okuyamadım. Dersimden biraz geri kaldım. Hep bir sonraki gönderiyi düşünüyorum. Aklımda değişik şeyler var ama onlar için biraz zamanı var sanki. Yani ben hazırım da o gönderilere blogspot dünyası hazır değilmiş gibi. Bence bu yazıyı okuyan -olursa tabii- sen bana bir not bırakabilirmişsin gibime geliyor. (Dur dur telaşlanma, anonim olarak da yorum bırakabilirsin.) Yazıyı normalde yayınladığım saatler (iş çıkışı, online olan insan çokluğu vs vs) dışında bir saatte paylaşacağım. Çünkü bence bu herkesin okumaması gereken bir yazı oldu. Aaa tabi ki insanların online oldukları saati takip ediyorum ve gönderileri o saatlerde paylaşıp daha çok insana ulaşıyorum. Reklamcılık ders 1. Şaka şaka.

Amaaan neyse bunları anlatmayacağım şimdi. Bu blog benle ilgili değil senin beni nasıl gördüğünle ilgili. Beni yakında daha iyi şekilde göreceksin. O zamana kadar sağlıcakla sevgili takipçi aday adayıım.

Ve yakında buraya bir yazı gelecek*

Unutmadan yazarken şunu dinledim. Çok severim yeri çok başkadır bende. Sözlerine dikkat!


2 Kasım 2014 Pazar

Bir Küçük "Abbas" Hikayesi



Merhaba sevgili takipçi aday adayıım!

     Bu suarede bambaşka bir güzellikle karşınızdayım. Dün yine evde bir başıma otururken Hüsnü Arkan'ın Yalnız Değiliz albümü yalnızlığıma eşlik ediyordu. Bilen bilir kadife sesini ne çok severim Arkan'ın. Sonra önceden de bildiğim bir şarkısı başladı çalmaya. Şarkının tam sözlerine odaklanmışken şöyle dedi Arkan "Katıp tozu dumana var git, böyle ferman etti cahil."       Sonra şarkının sözlerine bakmak geldi aklıma. Meğersem o öyle değilmiş, çok bambaşka bir güzellikmiş o. Şarkının doğrusu "Katıp tozu dumana var git, böyle ferman etti Cahit" imişBaşta anlayamadım sonra biraz kurcalayınca öğrendim ki sözler Cahit Sıtkı Tarancı'nın bir şiiriymiş meğer. Laf lafı açtı derken ben şarkının hikayesini buldum. Öyle beğendim ki hikayesini, sanki başkalarıyla paylaşmazsam şiire ihanet edecekmişim gibi hissettim. Eee hissiyat önemli şey, buyurun bakalım sizde bir okuyun... 

"Cahit Sıtkı Tarancı, askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda
yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır, bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas... Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas... Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister.Öğle saatlerinde kapı çalınır.Karşısında civan mert yiğit biri selam verip; "Abbas oğlu Abbas emret komutanım!" der..


Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutanım
-Sen benim emir erim olur musun?
-Siz bilirsiniz komutanım.

    Askere eşyalarını toplamasını söyler ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği ve sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı'ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı'nın kıyafetlerini ütüler, hazırlar ve evin temizliğini yapar. Akşamları Cahit Sıtkı'nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar. Zamanla
aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Cahit Sıtkı, bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenir. Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki gizli şeyleri keşfeder...

    Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas. Aralarında duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif gecesinde alkollü Cahit Sıtkı sorar: 


-Sen İstanbul'u bilir misin Abbas?
-Bilirim komutanım
-Orada bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilirim komutanım, ben orada acemi birlikteydim.
-Orada benim bir sevgilim var..Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutanım.

    Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, traş olmış hazırlanmış gidiyor. Cahit Sıtkı sorar: 

-Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-Ben İstanbul'a gidecektim komutanım!
-Ne yapacaksın sen İstanbul'da?
-Sen söyledin bana, ben gidip sana sevgilini getireceğim!..


    Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı fakat bu mert askerin yüreği dolu Anadolu çocuğunun samimiyet ve sıcaklığından çok duygulanır. Abbas'ı göndermez elbet.

    Akşam olur. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas'ı karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kağıda döker:


ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Cahit Sıtkı TARANCI"

    İşte hikayesi böyleymiş Abbas'ın. Eminim ki çoğu kişi sever bu hikayeyi. Şarkıların güzelliği hikayesinden değil midir zaten? Umarım sen sevgili takipçi aday adayım da çok beğenirsin bu hikayeyi. Yorumlarını bekler, gözlerinden öperim. 

Bir daha ki yazıya kadar sağlıcakla! 

(Şarkıyı buraya iliştiriyorum.)
Kaynakça: http://www.baktabul.net/

Bir Küçük "Llorona" Hikayesi

Merhaba Sevgili Takipçilerim ve Aday Adaylarım!       Dünya’nın iyi insanlar hatırına döndüğü bu kötü günde herkese, dağlara, taşlara u...