19 Aralık 2014 Cuma

"Yüzyıllık Aşk"


Merhaba sevgili takipçi aday adayım!

Günaydın, nasılsın? Ben bomba gibiyim. Patlasam kurtulacağım ama patlayamıyorum o misal. Günler öncesinden dediğim gibi buraya bir yazı gelecek*'in ilk yazısını yazıyorum şimdi. Kurtuldum bazı şeylerden, geride bıraktım devam ediyorum.

Öncelikle sadık bir müzesever olarak müze adı duyduğum zaman istemsizce 'bende geleyim mi?' diyorum. Tabi ki birilerinin peşine kuyruk olup gidiyorum. Uzun bir süredir herhangi bir kültür etkinliğine katılmamıştım. Hatta en son gittiğim müzeyi bile hatırlamıyorum diyebilirim. Bu sefer ne zamandır duyduğumuz duyup da ertelediğimiz 'amaan gideriiz' dediğimiz ama bir türlü gidemediğimiz bir sergiye gittik kızçelerle. 


Evet, İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde 25 Eylül'de başlayan Türk Sinemasının 100. yıl dönümüne ithafen hazırlanan Yüzyıllık Aşk Türkiye'de Sinema ve Seyirci İlişkisi sergisine gittik. Aslında sergiyi duyanlar bir yanılgıya düşebilir, sergi sadece Türk Sinemasının 100 yılında neler oldu gibisinden bilgi vermek amacıyla hazırlanmamış.(En azından ben öyle olduğunu düşünerek gitmiştim, cehaletin inanılmaz hafifliği…) Bu 100 yılda oluşan sinemanın oluşumundan bugününe, sinemayı yaşatan unsur olarak seyirciye odaklanarak sinemanın seyirciyle buluşma anlarına, bu buluşmanın yarattığı şaşırtıcı ve büyülü kolektif ve kişisel dünyalara yer veriyor.

Sahne tozu yutmuş insanlardan beyaz perdeye geçişi anlatarak başlıyor. Giderek ilerliyor zaman tünelinde. Afişler, dergiler, biletler, koleksiyonlar ve daha niceleri... İnsanın aklına gelebilecek bir sürü sevgi metası. Aslında bu sergiden benim anladığım aşkın sadece iki insan arasında olamayacağı. Bir insan bir karaktere de aşık olabilir, bir filme de, bir karakterin bir diğerine aşık oluşuna da aşık olabilir.


Müzenin en sevdiğim yanı intertaktif oluşu. Yer yer filmlerden kesitlere yer verilmiş. Sonra dergiler, mektuplar insanların ellerine bırakılmış. Yani sevgiyi hissedebileceğimiz, ona dokunabileceğimiz daha rahat, bilindik bir ortam sağlanmış. En mükemmeli de plaklı olan bölümüydü. İstediğiniz plağı seçip pikaba yerleştiriyorsunuz ve tatatataaam işte Zeki Müren...

Aslında bu yazıda çok ipucu vermemeye çalıştım. Sırf gidip görebilin diye ama kendimi tutamadım yine... 25 Eylül'de başlayan sergi 4 Ocak'ta bitiyor. Böyle saf sadece sevmek için sevilen, hiçbir şey beklenmeden oluşan bir 'aşk'ı herkesin görmesi, bunun hakkında konuşması gerekiyor bence.


Üstelik İstanbul Modern'de çok uzak, ters bir yerde değil tramvayda (T1) Tophane durağında inin ve ileriye Fındıklıya doğru yürüyün ya da Fındıklı'da inin Tophane durağına doğru geri geri yürüyün. Hayır geri geri değil geriye doğru...

Son olarak sergiden çok beğendiğim birkaç cümleyle bu yazıyı sonlandırıyorum. Bir daha ki yazıya kadar görüşmek üzere. Sağlıcakla!

“Dolayısıyla sinema mikrobu kapmamak olanaksızdır. Film sona erince herkesi garip bir hüzün sarar. Salondan ayrılanlar her gün ki dünyalarına dönmek için bazı uzun koridorlardan geçip başka bir kapıdan kendine özgü bir havası olan daracık sokaklara çıkarlar.”

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Şu ana kadar gördüğüm en iyilerdinden :))

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir gezi olmuş :) sizi blog keşif etkinliğinden keşfettim bende beklerim bu arada 25 aralık son gün olan bir yılbaşı çekilişim var belki şans size güler... Sevgilerle...
    http://eylullegel.blogspot.com.tr/2014/12/cekilis-vaaar.html

    YanıtlaSil

söyleyeceklerin benim için çok önemli, unutma!

Bir Küçük "Llorona" Hikayesi

Merhaba Sevgili Takipçilerim ve Aday Adaylarım!       Dünya’nın iyi insanlar hatırına döndüğü bu kötü günde herkese, dağlara, taşlara u...